29 Nisan 2008

BİR HİKAYE...


Geçtiğimiz günlerde defterlerimi karıştırırken 2-3 sayfa yere düştü.
Yıllar öncesinde yazdığım bir hikaye geçti elime belki çok amatörceydi (ilham gelmiş demekki :)) 
yine de defterler arasında kaybolup gitmesini istemedim aynen paylaşıyorum.(sadece başlığını komik bulduğum için es geçiyorum)
-------------------------------------------------------------
12.09.2000

“Uzun bir yürüyüşten sonra tepeyi tırmanmıştı.
Bulduğu ilk ağaç gölgesinin dibine kendini bıraktı.Bu manzarayı görmek için uzun yürüyüşe değmişti.Kendini bir süredir bu kadar mutlu hissetmemişti.
Derin sakinlik içinde kuş ve rüzgar sesleri birbirine karışmış,temiz hava ciğerlerine dolmaya başlamıştı.
Oysa yalnızlıktan ve sessizlikten hiç hoşlanmazdı.Ya şimdi???
Sırt çantasından çıkardığı matarasından suyunu yudumlamaya başladı.Yeryüzü güzelliklerinden bir tanesi diye düşündü SU???
Etrafı seyretmeye devam etti.Alabildiğine yeşil bu doğa harikası yerde hayatının büyük bir kısmını geçirmiş, birçok insanı tanıma fırsatı bulmuştu.

Matarasını tekrar çantasına koymaya hazırlanmıştı ki çantasında baba yadigarı o kaseyi gördü.
Eline aldı ve babasının ona ilk hediye ettiği günü hatırladı.
Babası o antika kaseyi verdiğinde eklemişti. “Bu kase sana hayata nasıl baktığını gösterecektir.Onu iyi sakla ve beni hatırla…”

Babası ölürken kardeşi ve kendisine bu küçük kasabanın en büyük çiftliğinide bırakmıştı.Artık çalışma , bu büyük çiftliği daha da büyütme sırası kendilerine gelmişti.
Hırsla koyuldular iş başına…

Önce ekilebilir araziyi genişlettiler sonra birkaç sığır ve at aldılar.Daha sonrada iş makinaları…
Her şey yolunda giderken annelerinin ani ölümü ve aşırı kuraklık işlerin kötü gitmesine neden oldu.Allah’tan dostları vardı,bu kötü günlerinde yanlarında.
Adam zaten dostları olmadan yaşayamazdı.Hayatı boyunca güleryüzlü ve dürüstlüğü ile birçok dost edinmişti.Geçmişteki yardımseverliğide unutulmamıştı.Yardıma muhtaç birçok insanı iyi günlerinde yedirmiş,giydirmiş,ihtiyaçlarını karşılamıştı.Kardeşi ise zaman zaman canını sıksa da o kadar büyütmüyor ona ağabeylik tecrübeleriyle yardımcı olmaya çalışıyordu.Oysa ne kadar farklıydılar.İşte bu zor günlerinde o antika kaseyi eline alır gece boyunca babasının nasihatlerini hatırlardı.Elinde tuttuğu kasenin ağzına kadar dostlukla,güvenle ve ümitle dolu olduğunu görür o da mutlu olurdu…

Birgün inanılmayacak bir şey oldu.Onu gördü bugüne kadar hissetmediği bir duyguydu.İçinden bir şeylerin kopup ona doğru aktığını gördü adam.Aşk bu muydu??
İnsanın içinin erimesi mi yoksa okyanuslar gibi yükselmesi miydi aşk??
Eve koştu.Günboyu gördüğü peri kızının güzel yüzü sanki hala karşısındaydı.Yine dolabına gitti o kaseyi eline aldı.Baktı içi gene dolu öyle dolu ki taşmak üzere aşk doldurmuştu bugüne kadar görmediği o güzellikte içindeydi…
Gülümsedi.

Bütün bu olanlardan kardeşine bahsettiğinde kardeşi güldü ve alay etti.Adam koştu kaseyi getirdi dolaptan “bak dedi ne görüyorsun??” 
Kardeşi dudak büktü.Hiç görmediği bu teneke parçası neyin nesiydi??

Adam hiç değişmeyen kardeşine aşkını anlatmaktan vazgeçti.İlerleyen günlerde vurdumduymaz kardeşini o peri kızıyla gördü.Daha sonraki günlerden birinde ise kasabadan birlikte ayrıldıklarını öğrendi.Gitme diyemedi ya da gitmeyin…

Bozulan çiftlik işleri dahada kötüye giderken çok sevdiği dostlarınında birer birer yok olduğunu gördü.Oysa ne çok sevmiş ve yardım etmişti onlara.

İşte bu karmaşık duygularla çıktığı bu tepede olan biteni düşündü.Uzun zamandır bakmadığı o antika kaseye şöyle bir baktı içi boş hemde bomboş…”kendimi yıllarca kandırdım galiba “diye düşündü.

Bu kase hep boştu tıpkı insanlar,uğraştığı şeyler ve hayatı gibi bu kasede bomboştu.Ayağa kalktı birden ve telaşla toprağı kazmaya başladı.Kaseyi toprağa koydu ve içini toprakla doldurarak örtmeye başladı..Herşeye rağmen yinede ümit etti.”Hiç olmazsa toprakla dolsun içi, bu kase varolduğu sürece dolu kalsın “dedi.

1

Hiç yorum yok: